21. yüzyılın hızla değişen teknolojik, ekonomik ve sosyo-kültürel dinamikleri, örgütlerin yönetim anlayışlarında köklü bir dönüşüm ihtiyacını beraberinde getirmiştir. Özellikle dijitalleşmenin hayatın her alanında etkisini artırması, geleneksel yönetim modellerinin yetersiz kaldığını açıkça ortaya koymakta; bunun yerine daha esnek, katılımcı, veri odaklı ve insan merkezli yönetim anlayışları ön plana çıkmaktadır. Artık iş dünyasında yalnızca operasyonel verimlilik yeterli görülmemekte; çalışan memnuniyeti, empati, yaratıcılık, esneklik ve anlam arayışı gibi insani değerler de kurumsal başarının ayrılmaz parçaları olarak kabul edilmektedir. Yeni kuşakların—özellikle Z kuşağının—iş gücüne aktif biçimde katılmasıyla birlikte, klasik hiyerarşiye dayalı yönetim biçimleri yerini daha yatay, çevik ve bireysel yetkinlikleri önceleyen organizasyon yapılarına bırakmaktadır.
