İLGİ-SİZ EDEBİYAT

Edebiyat, genellikle çok yönlü olarak söze, kelimeye, cümleye ve esere bakmayı bize öğretir. İlk yazıda bahsi geçen romanın postkarakter güdülenmelerini okumak, okuyucuya farklı anlam pencereleri açacaktır. İkinci yazıda edebî ürünleri değerlendirirken coğrafyanın ve yaşanılan yüzyıl ile içinde bulunulan an’ın şair üzerindeki etkileri söz konusu edilmiştir. Şairin hayat hikâyesi ve kimliğinin deşifre edilmesi, onun eserini okurken farklı anlam dünyalarının aralanmasına sebep olacaktır. Kendini sınırlayan metin, belki de böyle bir okumayla daha geniş anlamlara yelken açacaktır.Üçüncü yazıda Cumhuriyet Türkiye’sinde şiire dokunan şairlerin “çocukluk” değerlendirmelerine yer verilmiştir. Sürûrun ana mekânı ve zamanı olarak bilinen çocukluk, bir anda hüzne sahne olmuştur. Bu da erken dönem Cumhuriyet şairinin yaşam şeklinin adeta kalitesine işaret etmektedir. Ve kitabın son yazısı… Eski Türk edebiyatı geleneğinde bir kelimenin yalnız başına birçok anlama gelebileceğine işaret etmektedir. Edebî metnin içinde nâzenîn, rol çalan ya da alan alegorik bir anlam çerçevesine bürünmüştür. Artık nâzenîn, ilk anlamındaki nâzenîn olmaktan çıkmış, yeni mânâ kombinezonları oluşturmak için uzun bir yolculuğa başlamıştır. İlgi-siz Edebiyat tam da bu noktada ortaya çıkmıştır