HİCRİ İKİNCİ ASIRDA İSLÂMÎ İLİMLER- 5 ISBN: 978-625-8423-83-9
Bu kitabı bu halde takdim etmeyi nasip eden Rabbimize hamd olsun. Elinizdeki kitap Asır Asır İslâmî İlimler başığıyla yapmakta olduğumuz seri bir çalışmanın ikinci kitabıdır. Bundan önce bu kapsamda Hicrî Birinci Asırda İslâmî İlimler (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2020, 2 cilt) kitabını neşretmiştik. Şimdi bu serinin ikinci kitabını takdim ediyoruz. Umarım Rabbim 3, 4, 5 ve diğer asırlarda İsâmî ilimlerin durumunu da işlemeyi nasip eder.
Bu kitabı bu halde takdim etmeyi nasip eden Rabbimize hamd olsun.
Elinizdeki kitap Asır Asır İslâmî İlimler başığıyla yapmakta olduğumuz seri bir çalışmanın ikinci kitabıdır. Bundan önce bu kapsamda Hicrî Birinci Asırda İslâmî İlimler (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2020, 2 cilt) kitabını neşretmiştik. Şimdi bu serinin ikinci kitabını takdim ediyoruz. Umarım Rabbim 3, 4, 5 ve diğer asırlarda İsâmî ilimlerin durumunu da işlemeyi nasip eder. Hicrî İkinci Asırda İslâmî İlimler kitabını, Kasım 2020 yılından itibaren hazırlamaya başladık. Edit Kitap olarak hazırladığımız çalışmamızda yer alacak çalışmaların niteliği, niceliği, sayfa düzeni, başlıklandırma sistemi, yazı stili, büyüklüğü, paragraf aralığı, dipnotlardaki yazının stili ve büyüklüğü, diziliş şekli, atıf sistemi, kaynakça kullanımı gibi hususlarda örnek bir şablon üzerinden bilgiler verdik.
“Tahrir kelime olarak yazma, kaydetme, deftere geçirme manasındadır. Osmanlı mali teşkilatında ise vergilerin ve bu vergileri vermekle mükellef olan kimselerin tespiti için farklı bölge veya şehirlerde yapılan sayımların yazıldığı defterler için kullanılan bir tabirdir. Herhangi bir bölge Osmanlı hâkimiyetine alındıktan sonra yapılan işlerin başında o bölgenin sayımının (tahrir) gelmektedir. Tahriri yapılan bölgede bulunan şehir veya köylerin yetişkin erkek nüfusu tek tek kayıt altına alınmaktadır. Ayrıca, her türlü ticari emtia, bunlardan alınacak vergi miktarları, köy ve mezralarda istihsal edilen zirai ürünler, yetiştirilen hayvan çeşitleri ile bunlardan alınacak vergi tutarları ayrıntılı bir şekilde tespit edilip kaydedilmekte ve tahrir defterleri bu şekilde hazırlanmış oluyordu. Tahrir defterlerinde yer alan bu ayrıntılı veriler doğrultusunda ilgili bölgenin idarî yapısı belirlenerek bölgenin idaresi bu çerçevede sağlanmaktaydı. Antep’le ilgili 7 adet tahrir defteri mevcuttur. Bunlardan 5’i Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda, 2’si de Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’ndedir.”
Arapça, tarihî seyri içerisinde onu kullanan Araplar ile diğer Müslüman milletlerin asırlar boyunca üzerinde çeşitli çalışmalar yaptıkları, en iyi şekilde öğretilmesi ve yaşatılması konusunda sayısız eserler yazdıkları, sentaksı en zengin dillerdendir. Arap edebiyatında daha hicri I. (m. VII) asırda dînî amillerin de tesiriyle başlayan dil çalışmaları, müteakip asırlarda hızlanmış ve Arapçaya hâlâ önemini koruyan çok değerli eserler kazandırmıştır. Bu çalışmaların çeşitli yönlerden şerh edilmesi ise apayrı bir te’lif sahasının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Arapçada amillerin (terkip ve cümle içerisindeki kelimelerin irâbına tesir eden unsurlar) nahiv konusu olarak ele alınışlarının akabinde ‘Abdulkâhir el-Curcânî (öl. 1079) ve İmam-ı Birgivî’nin (öl. 1573) el-ʿAvâmil’i, kaleme alınışlarının hemen ardından asırlar boyunca şerh ve haşiye kabilinden yazılmış çok sayıdaki eserin mihrak noktası olmuşlardır. XIV-XV. yüzyıl Memlûkler dönemi Türk alimlerinden Bedruddîn el-ʿAynî’nin (öl. 1451) elinizdeki çalışmanın konusunu teşkil eden Resâʾilu’l-fiʾe fî şerḥi’l-ʿAvâmili’l- miʾe’si de el-Curcânî’nin adı geçen eserine yapılmış şerhlerden en kapsamlısı ve sadece bir tanesidir.
Müctehid imamlarla birlikte hicri ikinci asırda başlayan fıkhi eğilimler zamanla birer mezhep haline gelmiştir. Daha sonra her mezhep kendi fıkhi görüşünü geliştirmiş ve mezhep fukahası kendi ekolünün fıkıh kitaplarını kaleme almıştır. Hanefi mezhebine mensup fakihlerden olan Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Ali b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergânî el-Merğînânî’nin (ö. 593/1197) “el- Hidâye” adlı eseri bunlardan birisidir. Merğînânî’nin “el- Hidâye” adlı eseri Kudûrî’nin el-Muhtasarı ile İmam Muhammed b. Hasan eş- Şeybânî’nin el-Camiu’s-Sağir’inde mevcut meseleleri bir araya getirerek yazdığı Bidâyetü’l-Mübtedî metninin şerhidir.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra ümmet arasında zuhur eden bir takım siyasî-dinî ihtilaflar, Müslümanların çeşitli fırkalara ayrılmasına ve bu fırkaların hem fikrî sahada hem de fiilî olarak birbirleriyle mücadele etmesine neden olmuştur. Her bir fırka, Hz. Peygamber’den nakledilen yetmiş üç fırka hadisini baza alarak kurtuluşa ereği belirtilen fırkna-i nâciyenin kendisi olduğunu öne sürmüştür. Bu durumda, Hz. Peygamber’in sünneti üzere olan, sahabe arasında vuku bulan siyasî ihtilaflarda tarafsızlık ilkesini benimseyen, sırf siyasî sebepler yüzünden sahabenin hiçbiri aleyhinde konuşulmasını kabul etmeyen ve onları hayırla yâd eden, Kur’ân ve Sünnet’i kendisine rehber ve yol edinen Ehl-i sünnet ve’l-cemâʿat adıyla anılan ana bir kitle daima varlığını korumuştur. Bu kitlenin ilk bilginleri olarak tarif edebileceğimiz, hicrî II. asrın ve sonrasının selef ulemâsı, kendi inançlarını, diğer fırkaların düşünce sitemlerinde yer alan bâtıl düşüncelerden, sapkın yönelişlerden ve bid’at ve hurafelerden korumak için bir takım özlü akaid risâleleri kaleme almışlardır. Bu eserlerde kendi inançlarını vurgulama ve diğer fırkaların görüşlerini ret ve inkâr etme amacı güden bu âlimler, Ehl-i sünnet’in yegâne savunuculuğunu yapmışlardır.