XX. yüzyılın hâkim ve büyülü ideolojisi olan demokrasi kavramı, ulus egemenliğine dayalı yönetimleri ifade etmek için kullanılan bir kelime olmuştur. Bu kavram, egemenlik düşüncesini temelden ve kökten bir değişim ve dönüşüme uğratmıştır. Fransız İhtilali ile belirgin bir kimlik ve özellik kazanan bu kavram, mutlak idarelerin yerini ulus iradesine dayalı yönetimlerin almasına yol açmıştır. İnsan odaklı yönetim anlayışının bir sonucu olarak beliren bu süreç, ulus iradesinin ön plana çıktığı bir sistem ve düzeni zorunlu kılmıştır. Bu değişim hareketinin bir sonucu olarak otoriter-totaliter rejimler, yerini demokratik yönetimlere bırakmıştır. Dünyadaki bu siyasal dönüşüm hareketi, doğrudan ve dolaylı yönleri ile Türk politik hayatını da şekillendirmiştir. Mondros Mütarekesi ile Anadolu işgal edilirken, bu süreç Türk demokrasi tarihinin önemli bir mihenk taşı olmuştur. İşgallere karşı başlatılan İstiklal Savaşı, yeni bir Türk devleti ile yeni bir düzenin kurulmasına etki etmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde başlatılan yenileşme hareketi, bireye dayalı demokratik bir sistem ve modelin inşa edilmesine yol açmıştır.