Türkler, IX. yüzyıldan itibaren İslam dünyasının bir parçası olmuş, zamanla İslam dünyasının siyasi sorumluluğunu da üstlenmiştir. İslamiyet’in kabulu siyasi hayatın yanında kültürel hayatı da etkilemiş, sosyo-kültürel hayat yeni bir renge bürünmüştür. Türkler, hakimiyet kurdukları bölgelerde ilim ve bilimin yayılması için eğitim- öğretim kurumları açmış, ilim adamlarının korunmasına ve yetiştirilmesine özen göstermiş, ilim ve bilimin yükselmesi için sayısız hizmetlerde bulunmuştur. Türk ve İslam kültürü sentezinden etkilenen ilk alanlardan biri dil ve edebiyat olmuştur. Özellikle Karahanlı Devleti’nin hakim olduğu bölge gelişmiş bir kültür merkezi olup, bu dönemde ilim ve kültür faaliyetleri hız kazanmıştır. Buhara, Semerkant medreselerinde, Kaşgar ve Balasagun’da ilim ve din alanında pek çok ilim adamı yetişmiş, Karahanlı hükümdarları ilim adamlarını koruma altına almıştır. Hakaniye Türkçesi ile eserler yazılmış, bunun yanında Arap alfabeside dil ve edebiyatta yerini almıştır. Türkler, İslamiyet’ten önce de kendilerine ait bir alfabe ve üst düzey bir milli edebiyat diline sahiptir. Bunun en güzel örneğini “Orhun Yazıtları” ile görmek mümkündür. Bu yazıtlar Türk töresini, Türk devlet ve milletinin karşılıklı vazifelerini ortaya koyan ilk yazılı vesikalardır. Türk-İslam edebiyatının bilinen ilk eseri Yusuf Has Hacib’in Karahanlı Türkçesi ile kaleme aldığı “Kutadgu Bilig”dir.