İslâm’ın yeryüzünde yayılması ile birlikte Müslüman Araplar yabancı milletlerle karışmış; tarihi süreç içerisinde fasîh Arapça’da “lahn” denilen dil hataları ortaya çıkmıştır. Söz konusu hataların devam ettiği takdirde dinî metinlerin yanlış yorumlanmasına yol açacağından endişe duyan Müslüman bilginler ve idareciler, çeşitli arayışlara girmiş ve bu çabaların sonucunda Arapça gramerinin temelini oluşturan bir takım genel ilkeler belirlemişlerdir. Ebu’l-Esved ed-Düelî (ö. 69/688) ile başlayan gayretler kısa zamanda olgunluk kazanmış ve nihâyet Sîbeveyhi (ö. 180/796) ile beraber sistemli hale gelmiştir. İlk dönemlerde nahiv ilmi ile iç içe olarak işlenen sarf ilmi, hicrî II. asrın sonlarına doğru bağımsızlığını kazanmış ve bu alanda ilk müstakil eserler verilmeye başlanmıştır. Daha sonraki dönemlerde sarf ilmine dair yüzlerce metin, şerh ve hâşiye şeklinde eserler kaleme alınmıştır. Söz konusu eserlerden birisi de Teftâzânî’nin ilim hayatının ilk semeresi olan es-Sa’dînî adlı şerhidir. Şerhu’t-Tasrîfi’l-‘İzzi, Şerhul-ʻİzzî fi’t-tasrîf, es- Sa‘diyye gibi pek çok isimle de bilinen bu şerh, Türkiye’nin Doğu medreselerinde daha çok es-Sa’dînî adıyla şöhret kazanmıştır.