On dokuzuncu yüzyıl, onun ile birlikte yükselişe geçen Milliyetçilik akımını sistematikleştiren Türkçü Aydınların, sosyal, siyasal ve kültürel sahadaki yapmış dolduğu çalışmaların, yankı uyandırdığı dönemlerde hangi aşamalardan geçtiği hususunda yoğunlaşmaktadır. Nitekim on dokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar başta Rusya olmak üzere Dünya Türklüğü’nün en önemli paydası François Georgeon’unda belirttiğine göre “Din”olgusuydu. Çünkü Türkler İslamiyet’e geçtikten sonra dinleri gereği ırki ya da milli hisse dayalı değil de manevi olarak dinsel öğretiler paralelinde bir birliktelik bağı kurmaya çalışmışlardır. Çünkü İslamiyet ırkçılığı, daha doğru bir tabirle kavmiyetçiliği kabul etmiyor ve ümmetçiliği ön plana çıkarıyordu. Böylece bir süre sonra Türklerde milli his yerini dini his olan ümmetçiliğe bırakmıştı. Fakat Fransız ihtilali neticesinde Türklüğün ve İslamiyet’in kalesi olarak görülen Osmanlı Devleti parçalamaya doğru sürük- lenmeye başladığında ileri sürülen başta İslamcılık olmak üzere diğer düşünce ve politikalardan netice alınamamıştı. Ümmet içerinde bulunan Arapların da Osmanlı Devleti’nin aleyhine hareket etmesiyle birlikte bu politika tamamen çökme durumuna gelmesine rağmen Türklerin büyük bir bölümü hala Müslüman’dı. İşte bu sebeple Türkçülük görüşü ileriye sürüldüğü ilk dönemlerde bile temelini İslam’dan ayrı tutulmayarak birbirinin destekçisi olduğu görüşü ileri sürülse de merkezine Milliyetçi görüşe paralel olarak Türklük ve Türkçü- lük alındığı görülmektedir.