İlk beş yok oluşun aksine Altıncı Yok Oluş (Antroposen) insan faaliyetlerinin etkisiyle ortaya çıkmış ve kompleks bir sürece dönüşmüştür. Beş asır dünyaya hâkim olan kapitalizmin ve 20. yüzyılda uygulanan hantal sosyalist-komünist pratiklerin insanlığa refah getiremediği aşikardır. Kolektif umutsuzluğun kol gezdiği bir ortamda insanlık yeni bir arayış içerisindedir. Böylesi bir ortamda umudun bir kanadı da insanlığın bilincini yükseltecek ve onu eyleme yönlendirecek eğitim uygulamalarıdır. Nitekim biz eğitimcilerin ekolojik ve toplumsal belleğin taşıyıcıları olmak yanında gerek bulunduğumuz zamandaki gerekse gelecekteki doğa-insan ilişkisinin gerçekçi ve bilimsel zeminde yürütülebilmesi adına hayati misyonları vardır. Çevre eğitimi de interdisipliner örüntüsüyle bu misyonların ete kemiğe bürünmesine hizmet edecek pedagojik ve akademik bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok canlı türü neslinin yok edildiği, doğal alanların hızla metalaştırıldığı dünyamızda yaklaşık 1 milyar insan temiz içme suyuna erişememekte ve bir o kadar insan da açlıkla pençeleşmektedir. Başka bir deyişle dünyada ekonomik, toplumsal ve çevresel adaletten söz etmek imkansızdır. Bu açıdan insanların çevresel bilinç düzeylerinin yükseltilmesi ve doğa-insan ilişkileri düzleminde bütüncül bir çevre etiği yaklaşımının yaratılması küresel ekonomik, toplumsal ve çevresel adaletsizliğin gittikçe derinleşmesine bir nebze yanıt olma potansiyeli taşımaktadır.
