İÇ MEKÂN BİTKİLERİNİN KULLANICI SAĞLIĞI ÜZERİNE ETKİLERİ

İnsanlar ve mekânlar birbirinden ayrılamaz yaşamsal bir bütünlük oluştururlar. Bu gereksinim öncelikle barınma ile başlasa da aslında çok daha derin bir anlama sahiptir. Fiziksel etkileşim sadece nesneler, kişiler ve mekânlar arasında bağlantısız ve sabit bir ortam yaratır. Ancak insan ve mekân etkileşimi, fiziksel olarak ölçülebilecek bir bağla sınırlı değildir. Hastalık ve sağlık, karşıt kavramlar üzerinden anlaşılır ve hastaneler şifa kelimesiyle bağdaştırılır. TDK’nın tanımına göre şifa, hem bedensel hem de psikolojik bir hastalığın sona ermesi ve hasta olunan durumdan kurtulma anlamını ifade etmektedir. Hasol (2008) ise; “Tımarhane, darüşşifa olarak da bilinen bir yapıdır ve mimari açıdan medreselerle benzerlik gösterir” tanımlamasını yapmıştır. Türkiye’deki şifahanelere bakıldığında, bir avlu etrafında bir araya getirilen çeşitli işlevlerle sosyal bir mekân oluşturulduğu görülebilir. Şifa kavramı zaman içinde hasta kavramına dönüşmüş ve sağlık yapıları da bu algıya göre isimlendirilmiştir. Tasarımcının görevi, sağlık yapılarını sadece hasta barındıran mekânlardan ziyade gerçekten şifa veren mekânlara dönüştürmek için iki boyutlu düşüncelerden daha fazlasını ifade etmelidir. Bu, yaşamın çok boyutlu bir deneyim olduğunu, beş duyu organımızla algıladığımız bir ortamda gerçekleştiğini kesin bir şekilde anlamayı gerektirir. Tasarımcı, zamansal ve durumsal üretkenlikleri de hesaba katarak, yaşanabilir sonuçlar elde etmek için iki boyutlu tasarımcılığın yetersiz kalacağına inanmalıdır. Bu nedenle, tasarımcılar, tasarımlarında daha fazla detay ve gerçekçilik düşünceleriyle çalışmalı ve insanların doğal çevreleriyle etkileşimlerini en iyi şekilde sağlayacak tasarımlara odaklanmalıdır.